ODTÜ KKK İzlenimleri – Başak BÖLÜKBAŞI
Başak BÖLÜKBAŞI
Ankara Kampüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 2. sınıf öğrencisi
basak.bolukbasi@metu.edu.tr
Hoş geldiniz öncelikle.
Bu siteye yolunuz düştüyse ODTÜ’nün bir kapısından içeri girdiniz demektir. Bize de “Hoş geldiniz” demek düşer yalnızca.
Adım soyadım yukarıda belirtildiği gibi. Bölümüm de yazıyor galiba yukarıda. Bu bilgileri geçelim derim. Ankara Kampüsü’nde Tanıtım Ofisi asistanı olarak çalışıyorum, bu önemli olabilir. Çünkü ODTÜ ile ilgili en doğru bilgileri kapılarımızı çalan sizlere sunmaya çalışıyoruz. Bu kampüste olup bitenleri tecrübelerimizle harmanlıyoruz ve bu harmandan doğan bakış açılarımızdan yola çıkarak sizlere en net bilgilendirmeyi tam kıvamında yapmaya gayret ediyoruz. Ne eksik ne de fazla. Şimdi gelelim asıl konumuz olan ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü’müze. Yakın zamanda, çalıştığım ofisim tarafından düzenlenen bir geziyle görme fırsatı bulduğum güzel kampüs. İpucu vermeden ben anlatayım, siz de bu harmanın kıvamına karar verin o zaman.
Kampüse Kalkanlı tarafından girerken kulaklığımda Yeni Türkü’den “Fırtına” çalıyor. Bir yandan aklımdan geçiriyorum, ODTÜ’lüler bir bozkırı daha yeşertmiş diye. Aslında ben bu kültürü, bir fidanın ihtiyaç duyduğu suya, ışığa benzetiyorum. Neden derseniz… Zamanında, kurucu rektörümüz olan Kemal Kurdaş’ın tüm olanaksızlıklara ve umutsuzluklara karşı diktiği fidanların tutacağına inanıp, her daim fidanlarının yanında durması; yağmur yağdığında sevinip, kurak aylarda onlara su bulma çabası… İşte biz tam da bu ruhla, ODTÜ’lüler olarak her yerde kültürümüzü sürdürüyoruz.
Gece oluyor tabii bu arada, ertesi gün derslere gireceğiz, akademik binalar, laboratuvarlar bizi bekliyor fakat kampüs öyle güzel bir yere konumlanmış ki, yıldızlar kafamıza düşecek gibi gökyüzünde belirgin bir şekilde titreyip duruyorlar, bırakıp da yatamıyorum. Tam bu sırada bir yandan Oi Va Voi’den Dusty Road çalarken diğer yandan Astronomi Topluluğu aklıma geliyor, yarın hemen topluluk odalarına gitmeli diye düşünüyorum. Tabii gökyüzü avcumuzda, teleskoba ne hacet.
Sabah, güneşli ve sıcak. Pastanede güzel bir kahvaltı derken, bir amfide buldum kendimi. Hoca bir güzel ders anlatıyor, sesi de tanıdık, gözlüğümü taktım hocayı daha net göreyim diye. Bir de ne göreyim, hoca uçuyor. Ee ben ODTÜ Ankara Kampüsü’nde daha geçen hafta ders almıştım bu hocadan diyorum içimden, öğreniyorum ki o da bir “Uçan Hoca”. Haftanın iki günü Ankara’da üç günü Kıbrıs’ta. Bu aslında ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü ile Ankara Kampüsünün aynı anlayışta gittiğine bir kanıt teşkil ediyor. Hocalar uçuyor, sınavlar uçuşuyor, verilen ödevler de hocaların el bagajında. Anlayacağınız hepsi aynı. İlaveten tutumlar da aynı. Tutumlar derken? Yine ODTÜ kültüründen bir örnek vereceğim. Bu kültüre göre eğer hocalar ofislerindeyse kapıları her zaman açıktır. Klasik üniversite modelinden farklı olarak, öğretim üyesi ve öğrenci arasında farklı bir uyum vardır. Derslerde hocaların sözü kesilebilir, rahatlıkla soru sorulabilir. Statü ve hiyerarşinin önemli olmadığı yeni bir ekoldür aslında bu, yeni bir toplum ekolü. Kuzey Kıbrıs Kampüsünde girdiğim derste, işlenilen konu hakkında münakaşa edilse bile ders sonu kapıdan çıkarken öğrencilerin mevzuyu amfide bıraktıklarını gördüm. Aslına bakarsanız, hem tutum hem de bu uyum, iki kampüste de aynı yürüyen bir anlayış sistemini gözlerimizin önüne seriyor. ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti içerisindeki üniversitelerin kontrolsüz büyümesine; belirli alanlara odaklı araştırmaları, desteklenen ve geliştirilen projeleri, ihtiyaçlara çözüm geliştirmeyi amaçlayan yarışmaları ile dur diyerek eğitimde sürdürülebilirliği amaçlıyor. Sonuç olarak, ortada bir standart var ve kampüsler bu standarda göre aynı anda ve aynı şekilde hareket ediyor. Ve ODTÜ politikası, Ankara Kampüsü ile ortak programlar açılması için Kuzey Kıbrıs Kampüsü’ne olan desteğin tam olmasını önkoşul olarak görüyor. Altyapı desteği tam değilse o bölüm açılmıyor. Bir işi “Ya tam yap ya da hiç yapma.”, mantık ODTÜ tarihine baktığımızda da bu şekilde işlemiş, şu an da aynı.
Şimdi kütüphane yollarını tuttum, kapıdan içeri girdiğimde sağımda ve solumda bir sergi alanı oluşturulmuş: seramik suratlar, güncel kolajlar ve tablolar. Gündemde olup biten her şey bir duvarın üzerinde apaçık sergilenmiş sanki. Her konuda bilinçleri az biraz sarsmak ve bunu sanatla yapabilmek… Yine ah şu ODTÜ’lüler diyor insan içinden. Ve kütüphaneye girip ders çalışmadan önce böyle bir diyardan geçiyorsunuz ve bir film arşivi ekleniyor hemen arkasına. Biraz da kütüphaneyi gezelim derken, çalışan öğrenciler, kırmızı koltuklar, yayınlar, buraya kadar her şey aynı, bir kütüphanede olup biten şeyler. Bir kapıdan geçiyorsunuz ve arkadaşlarınızla çalışabileceğiniz, istediğiniz gibi tartışabileceğiniz donanımlı çalışma ve tartışma odaları var. Burası büyük nimet.
Bir de burası sıcak memleket sonuçta, susuyor insan. Tam susadığım anlardan birinde, kampüsteki nar bahçelerinden haberdar oluyorum. Bu narların suyu çıkarılmış, satıldığını söylüyorlar. Koştur koştur, Burs ve Yardım Ofisi’ne gidiyorum, buz gibi nar suyumu alıyorum, sonrasında orayı mesken belliyorum. Nar suyunu içerken ofisin yan tarafında küçük bir dükkan görüyorum. Öğrencilerin kullanmadıkları giysilerin, eşyaların çok cüzi fiyatlara satıldığı bir dükkan. ODTÜ’nün doğuşundan bu yana var olan bu kolektif hareketin amacı ise bir farkındalık yaratmak. İçeriye bakıyorum, nar suyumu içiyorum derken, yanımdan iki tane yabancı öğrenci geçiyor. Yemekhaneye doğru giderken bakıyorum ki, bu daha başlangıçmış. Kampüsteki yabancı öğrenci çeşitliliği beni fazlasıyla şaşırtıyor. Bir Kamerunlu arkadaşım olsaydı mesela. Etrafınızda dolanan farklı kültürleri tanımak güzel olmaz mıydı? Nispeten öğrenci nüfusunun azlığı sebebiyle onlarla tanışmak da bir o kadar kolay gözüküyor. Aslında bir üniversite mezunu olabilmenin yanında, bu sürekli gelişen, dönüşen dünyada, gerçek bir dünya vatandaşı olabilmek, her şeyin ötesinde tutulması gereken bir şey. Dünyayı değiştirmeye çabalayan ODTÜ’lüler olarak ilk adımın bu olması gerekiyor diye düşünüyorum. Kuzey Kıbrıs Kampüsü de bunun için biçilmiş kaftan.
Yurtlar peki? Tüm yurtları gezmiş biri olarak, söylenecekler belli. Yıllık alınan yurt ücretleri verilen hizmete göre fazlasıyla uygun. Öğrencinin kriterlerine uygun çeşitlilikte odalar mevcut. Bu kampüste hayat, o odalarda yeterince konforlu geçer. Yurt numaralarına göre bir kategoriye sokmak istemiyorum, çünkü her biri ev gibi, balkonları da pek güzel canım. Hem kampüsün içindesin, hem de tüm ihtiyaçlarını karşılıyorsun. ODTÜ’nün kampüs oluştururken, göz önünde bulundurduğu tek şey öğrenci rahatlığı. Az nüfuslu bir kampüs oluşu, yemekhanede sıra beklemeden lezzetli yemekler yemenizi sağlamasının yanında sosyal olarak da daha aktif olunabilecek bir ortam sunuyor aslında.
Kocaman bir spor salonu. Her katı işlevli bir salon. Basketboldan voleybola, Uzakdoğu sporlarından plaj voleyboluna, squash’tan atletizme, hentboldan golfe hemen her alanda spor aktivitesi gerçekleştirmek mümkün. Öğrenciler, spor toplulukları ve spor kulüpleri bünyesinde basketbol, futbol, yüzme, voleybol, masa tenisi, satranç, tenis, orienteering ve shotakan karate gibi spor branşlarına ve spor yarışmalarına katılabiliyor diye duyum alıyorum. Bu 20 bin metrelik alanda neler dönüyormuş.
Ve Sanat Atölyesi… Raflarda, duvarlarda öğrencilerin yaptığı heykeller, yağlı boya tablolar bize büyük bir masa açmış, “buraya sığının, burada kaybolun, başka zamanlara da yolculuk edebilirsiniz, gün içindeki tüm dertlerinizden arınmak için buyurun” diye bizi karşılıyorlar. Arkada Evgeny Grinko’nun Valse’i çalıyor, işte burası da bu kampüsteki bir başka ev gibi. Sıcak, fazlasıyla samimi.
Velhasıl, bu araladığınız kapıdan içeriye doğru bakarsanız, görebilecekleriniz bu yazdıklarımla sınırlı değil elbet. ODTÜ’nün Türkiye’yi aşan bir noktasında, bulunduğu konum itibariyle sahip olduğu siyasi, kültürel farkındalığıyla daha fazla ODTÜ’lü yetiştirmek için her gün biraz daha gelişen, geliştiren ve her zaman öğrencisinin yanında duran bir kampüs göreceksiniz. Bir baraka üniversitesinden doğup, yeni bir kampüs doğurup, onunla denizler aşıp onu da aynı rotada geliştirmek, öğrencisini aynı elden mezun etmek öyle kolay iş değil vesselam. Şu anda, ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü’nün bu rotada hızla ilerlediği aşikar. ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü’nün daha da gelişeceği kuşkusuz.
Şimdi kulaklığımda, Barış Manço ‘’Müsaadenizle Çocuklar’’ı söylüyor. Gitme vaktimiz geldi, üzgün değilim çünkü değişim öğrencisi olarak gelmek aklımda.
Nar bahçelerine hoşça kal, meydandaki o koca heykele, yıldızların en güzel göründüğü yere, dilek tuttuğum ama düşüremediğim yıldızlara, tanışamadığım yabancı arkadaşlara, sanat atölyesindeki küçük fırçaya ve sizlere kocaman bir hoşça kal.
Tabii şimdilik.